GİRİŞ:
1.TÜRKİYE'DE KADININ SOYADIYLA İLGİLİ HUKUKİ GELİŞMELER:
Aile ve ailenin kutsallığı söylencesi temel alınarak metalaştırılan soyadı, tarih boyunca kullanılagelen ve zaman içerisinde ülkelerin hukuk sistemlerinde yasalaşmaya başlamış bir kavram olmuştur. Böylelikle soyadı, bir ailenin fertlerinin, diğer aile fertlerinden ayırt edilmesi sağlayan bir araca dönüşmüştür.
Türkiye’de ise nesiller boyunca soyadı kullanılmış ancak bu pratiğin yerleşik bir düzene kavuşması 1882 yılını bulmuştur. Zira 1882 tarihli Nüfus Nizamnamesi’nin 2. Maddesi’nde kişilerin adlarının yanında sanatı, şöhreti, baba adı ve ana adının yazılması gerekliliği hükme bağlanmıştır. Burada “şöhret” sözcüğü aile adını karşılamaktadır. Böylece soyadı kullanma zorunluluğu ilk kez yasal bir düzenlemede yer almıştır.
Soyadı Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile birlikte Türkiye’de soyadı taşımak yasal bir zorunluluğa dönüşmüştür. Soyadı kullanımının 1934 yılında zorunlu hale gelmesiyle, 2525 sayılı Soyadı Kanunu'nun 4. maddesi uyarınca, ilk kez soyadı alınırken bu yetki doğrudan ailesin reisi addedilen kocaya verilmiştir. 1926 yılında yürürlüğe giren eMK.’da yer alan soyadı ile ilgili düzenlemeler de uygulama alanı bulmuştur (Moroğlu, Nazan, “Kadının Kimlik Sorunu
1997 yılında yapılan değişiklikle kadına, kocasının soyadının yanında evlenmeden önceki soyadını taşıma hakkı tanınmıştır. Ancak kadının kocasının soyadını kullanma zorunluluğu ortadan kalkmamış, yalnızca seçimlik bir hak söz konusu olmuştur. Kadının, bu seçimlik hakkını, evlenme töreni sırasında evlendirme memuruna beyan ederek kullanabileceği gibi, daha sonra nüfus idaresine yazılı bildirimde bulunarak da kullanabilmesinin yolu açılmıştır.
Bu kural, TMK. 187. maddesinde de herhangi bir iyileştirme yapılmaksızın varlığını muhafaza etmiştir. TMK. 187. maddesi “Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir.” hükmünü içermektedir.
Ancak unutulmamalıdır ki;
Anayasanın 10. maddesi:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” ve “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir.” hükümlerini,
Anayasa’nın 12. maddesi:
“Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.” Hükmünü,
Anayasa’nın 17. maddesi:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” hükmünü,
Anayasanın 41. maddesi:
‘’… aile eşler arasında eşitliğe dayanır…’’ hükmünü içermektedir
Gerek önceki Medeni Kanun’da gerek yürürlükteki Medeni Kanun'da aile adı olarak kocanın soyadının benimsenmiş olması, 1954 yılından beri iç hukukumuza dahil olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ninaile ve özel hayata saygıyı düzenleyen sekizinci maddesine aykırılık teşkil etmektedir
Keza 1985 yılından beri tarafı olduğumuz Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) ile ülkemiz adına girmiş olduğumuz taahhütlerle de örtüşmemektedir. Zira;
CEDAW 16/c maddesi uyarınca; taraf devletler, eşlerin, evlilik döneminde ve boşanma sırasında aynı haklara ve yükümlülüklere sahip olmasını sağlayıcı düzenlemeler yapmakla yükümlüdür.
CEDAW 16/g uyarınca; soyadı, hem kadın hem de erkek için kişisel hak olarak düzenlenmiştir
Aynı şekilde Avrupa Birliği Adalet Divanı, birçok kararında kişinin belirli bir soyadı ile tanınıyor olmasındaki ve bu soyadının değişmezliği ve devamlılığındaki menfaatinin ve haklarının, aile hukuku ve kamu hukukundan kaynaklanabilecek menfaatten daha öncelikli olduğunu vurgulamıştır.
Ancak ne var ki Anayasa'da tanımlanan eşitlik ilkesi ve ülkemizin imzaladığı uluslararası sözleşmelere karşın, eşlerin soyadını birlikte seçme özgürlüğünün olmaması ve evlendikten sonra sadece erkeğin soyadının kullanılması zorunluluğu kabul edilebilir değildir. Zira kadınlar, aile adı olarak yalnızca erkeklerin soyadının kullanabilmeleri sebebiyle cinsiyete dayalı eşitsizlik içeren bir hukuki muameleye maruz kalmaktadır.
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE KADINLARIN YARGISAL MÜCADELESİ:
ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI:
Eski Medeni Kanun'un 153. Maddesine Karşı:
ÜNAL- TEKELİ KARARI
Evlenmekle kocasının soyadını aile adı olarak almak istemeyen Ayşe Ünal, bekarlık soyadını taşımaya devam etmek üzere açtığı davada 1995 yılında Karşıyaka 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, 743 sayılı Medeni Kanun’un 153. Maddesinin emredici olduğu gerekçesiyle talebini reddetmiştir. Karar Yargıtay tarafından da onanmıştır.
Ne var ki kanun koyucu; 1997 tarihinde m.153’te değişikliğe giderek; evlenmekle kocasının soyadını alacak olan kadının, evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuru ile kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabileceğini ancak daha önce iki soyadı kullanan kadın bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabileceğini hüküm altına almıştır. Bu düzenleme, kadının kocanın soyadını taşıma zorunluluğunu kaldırmamış olsa da kadına sınırlı bir seçim hakkı verilerek aile adında birlik ilkesi hafifletilmiştir.
Ancak 1998 yılında Anayasa Mahkemesi, 743 sayılı TMK'nın 153. Maddesinin, Anayasa m.10, m.12 ve 17’ye aykırı olduğu iddiası ile yapılan iptal başvurusuna, yasanın kanun önünde eşitliği düzenleyen 10. maddesi, temel hak ve hürriyetlerin niteliğini düzenleyen 12. maddesi, kişinin dokunulmazlığı ile maddi ve manevi varlığını düzenleyen 17. maddesi kapsamında değerlendirme yaparak aykırılık bulunmadığını ve sosyal gerçekler ile kamu yararı ve kamu düzeni gibi nedenleri gerekçe göstererek oy çokluğuyla red kararı vermiştir.
Medeni Kanun’un m.153 hakkındaki iptal talebini işbu gerekçelerle esastan reddeden Anayasa Mahkemesi kararının Resmi Gazete’de yayımlanmasından itibaren on yıl boyunca aynı maddenin Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle iptali istenemeyeceğinden, 2008 yılına değin soyadına ilişkin düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi'ne taşıması mümkün olmayan Ayşe ÜNAL TEKELİ, yalnızca evlenmeden önceki soyadını kullanma yönündeki talebini 2004 yılında AİHM’e taşımıştır
2004 yılında Ünal-Tekeli davasını sonuçlandıran AİHM; '' 1.Hükümet’in ön itirazlarının reddine;
Başvuranın AİHS’nin 34. maddesi uyarınca “mağdur” olduğunu iddia edebileceğine;
AİHS’nin 8. maddesi ile birlikte düşünüldüğünde 14. maddenin ihlal edildiğine;
Başvuruyu yalnızca AİHS’nin 8. maddesi uyarınca incelemenin gerekli olmadığına;
Tek başına ihlal kararının başvuranın girdiği manevi zararlar için yeterli bir tazminat oluşturduğuna;
(a) Sorumlu Devletin, Sözleşme’nin 44 § 2 maddesi uyarınca kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde başvurana mahkeme masrafları için 1.750 EUR’un (binyediyüzelli Euro) ödeme günündeki kur üzerinden Türk lirasına dönüştürülerek ve miktara yansıtılabilecek vergilerle birlikte ödemesine;
b) Üç aylık sürenin aşılmasından ödeme gününe kadar geçen süre için Avrupa Merkez Bankası’nın uyguladığı faiz oranına üç puan eklemek suretiyle elde edilecek oranın gecikme faizi olarak uygulanmasına;..'' şeklinde karar verilmiştir.
Medeni Kanun'un 187. Maddesine Karşı:
Mahkeme, TMK m.187 hükmünü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin özel ve aile yaşamını düzenleyen hükmü olan 8. maddesi ve ayrımcılık yasağına ilişkin 14. maddesine aykırı bulmuştur. Kararda, kadının soyadının veya eşler arasında kararlaştırılan ortak bir aile adının kabul edilmesiyle de aile birliğinin korunabileceğini, aynı durumda olan kişilere farklı şekilde muamele edilmesini haklı kılacak somut bir nedenin bulunmadığı belirtmiştir51. Kararda ayrıca, Türkiye’nin, Avrupa Konseyi'nin üye ülkeler arasında evli çiftler başka bir düzenlemeyi tercih etse bile, kadını kocanın soyadını almak zorunda bırakan ve kadının otomatik olarak kendi soyadını kaybetmesini öngören yasalara sahip tek ülke konumunda olduğu ifade edilmiştir.
LEVENOĞLU-ABDULKADİROĞLU KARARI
''Evlilikten önce soyadı Leventoğlu olan başvuran 6 Temmuz 1996 tarihinde Atila Abdulkadiroğlu ile evlenmesi üzerine Türk Medeni Kanunun 153. Maddesi uyarınca eşinin soyadını almak zorunda kalmıştır. Ancak başvuran akademik ve iş hayatında kendi kızlık soyadı ile tanındığı için kendi kızlık soyadını kullanmaya devam etmekle beraber hiçbir resmi evrakta bunu kullanamamıştır. Medeni Kanunu’nun 153. maddesine 14 Mayıs 1997 tarihinde yapılan değişiklik ile evil kadınlar kocalarının soyadlarının önüne kendi kızlık soyadlarını koyabilme hakkını elde etmişlerdir. Söz konusu değişiklik başvuranın sadece kendi soyadını kullanma talebini karşılamadığı için başvuran bu hakkı kullanmamayı tercih etmiştir.'' 2013 yılında Levenoğlu-Abdulkadiroğlu davasında AİHM, TMK m.187’ye ilişkin değişiklik tasarılarını öne sürerek başvuranın günlük yaşamda ayrımcılığa uğramadığı savunmasını yapan hükümetin hilafına, AİHS ile korunan hakkın ihlal edildiği yönünde karar vermiştir.
AİHM KARARLARI
AİHM'ne yapılan başvuruları Ünal- Tekeli, Leventoğlu- Abdukladiroğlu kararlarından sonra, sırasıyla 03.09.2013 tarihli Tuncer Güneş-Türkiye
10.12.2013 tarihli Tanbay Tüten-Türkiye kararları izlemiş ve AİHM'nden aynı sonuçlar alınmış ve AİHM, kişinin soyadının kimliği ve aile bağlarını etkilediğinden söz ederek soyadına ilişkin iç hukuk düzenlemesinin (eMK m. 153 ile TMK m.187), AİHS madde 8 kapsamında olan -özel hayat- aile hayatına saygı hakkını ihlal ettiği görüşünü sürdürmüştür.
ANAYASA MAHKEMESİ’NİN BİREYSEL BAŞVURU KARARLARI
2010 yılında Anayasa'da yapılan değişiklikle biirlikte Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı tanınmıştır. Bu değişiklikle birlikte vatandaşların Anayasa Mahkemesi'ne doğrudan başvurarak TMK'nın187. maddesiyle ilgili anayasal haklarının ihlal edildiğini iddia etmelerine olanak tanınmıştır Yapılan başvuru üzerine mahkeme, yukarıda açıklanan AİHM kararlarına ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne atıfta bulunarak, soyadı üzerindeki hakkın vazgeçilmez, devredilemez, kişiye sıkı surette bağlı bir kişilik hakkı olduğunu, kişinin manevi varlığı kapsamında korunması gerektiğini, kocanın soyadının alınması yönündeki uygulamanın kadının manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi bakımından müdahale teşkil ettiğini, Anayasa’nın 90. maddesi gereği ulusal kanunlar ile uluslararası anlaşmalar arasında uyuşmazlık bulunması halinde uluslararası anlaşmaların uygulanması gerektiğini belirterek başvurunun kabulüne oy birliğiyle karar vermiştir
SEVİM AKAT EŞKİ
Başvurucu İstanbul Barosuna bağlı avukat olarak çalıştığını, 2005 yılında evlendiğini, ancak evlendikten sonra uzunca bir süre evlilik öncesindeki soyadını kullanmaya devam ettiğini, yurt dışına çıkış işlemleri nedeniyle nüfus müdürlüğüne başvurarak evlilik öncesi soyadı ve evlilik soyadını beraber içeren kimlik belgesi aldığını, fakat diğer resmi işlemlerini evlilik öncesi soyadı ile yapmaya devam ettiğini, bu duruma bağlı olarak yaşadığı zorluklar nedeniyle evlilik öncesi soyadının kullanılmasına izin verilmesi talebiyle açtığı davanın reddedildiğini, belirtilen durum nedeniyle cinsel olarak ayrımcılığa tabi tutularak özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmediğini belirterek, Anayasa’nın 2., 10., 12., 17., 20., 41. ve 90. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmede, başvuruya konu yargılama kapsamında
başvurucunun sadece evlenmeden önceki soyadını kullanmasına yetkili idari ve yargısal merciler tarafından izin verilmemesi şeklindeki uygulamanın, kişinin kimliğinin belirlenmesinde en önemli unsurlardan biri olan soyadının vazgeçilemezlik, devredilemezlik ve kişiye sıkı surette bağlı olma niteliklerinin kadının soyadı bakımından geçerliliğini etkilediği görülmekle, belirtilen uygulamanın Anayasa’nın 17. maddesinde tanımlanan manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkına yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır. Ancak Mahkemeye göre Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında yapılan bir müdahelenin yasallık şartını sağladığının kabulü için, müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur. Keza Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca yaptığı değerlendirmede, temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası bir anlaşmanın kanun hükmüyle çatışması halinde, öncelikle uluslararası anlaşma hükmünün uygulanması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca, çatışan temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir uluslararası anlaşma hükmü ile bir kanun hükmünü uygulamak durumunda olan yargı mercileri ve diğer uygulayıcıların, kanunu göz ardı ederek uluslararası anlaşmayı uygulama yükümlülükleri olduğunu ifade etmiştir. Böylece Anayasa Mahkemesi, bu düzenleme ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin iç hukukta doğrudan uygulanabilir olduğunu vurgulamıştır. Mahkeme, insan haklarıyla ilgili diğer uluslararası hukuk metinlerinde de cinsiyetler arası eşitliksizlik ve cinsiyete dayalı ayrımcılık konularının yer aldığına dikkat çekmektedir. Bu belgeler, cinsiyetler arasında eşitliği sağlama ve cinsiyete dayalı ayrımcılığı engelleme amacı taşımaktadır. Mahkeme, bu belgelerin önemini vurgulayarak, uluslararası hukukun bu konuda da koruyucu bir rol oynadığının altını çizmiştir.
Anayasa Mahkemesi, önüne gelen Gülsim GENÇ bireysel başvurusu ve Neşe ASLANBAY AKBIYIK bireysel başvurusunda Anayasa'nın 17. Maddesi uyarınca incelemiş ve Anayası'nın 90. Maddesi ışığında 17. maddenin ihlal edilmiş olduğuna karar vermiştir.
YARGITAY KARARLARI
Yargıtay, TMK m. 187 hükmünün emredici bir hükmü ihtiva etmesi sebebiyle ilk derece mahkemelerince, kadının yalnızca evlenmeden önceki soyadını kullanmasını kabul eden kararlarını bozmayı sürdürmüştür. Öyle ki Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru sonucu verdiği kararlardan sonra dahi herhangi bir içtihat değişikliği için çalışma yapmamıştır.
Ancak, ne var ki, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 30.09.2015 tarihli 2014/889 E. ve 2015/2011 K. sayılı kararında, Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca TMK m. 187 hükmünün değil; bu hüküm ile çatışan uluslararası sözleşme hükümlerinin dikkate alınması gerektiği şeklinde oldukça yerinde bir sonuca varmıştır. Böylece kadınların evlenmeden önceki soyadını kullanmalarını istemeleri için haklı bir gerekçenin varlığına ihtiyaç olmadığını bu hakkın halihazırda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. ve Anayasanın 17. maddeleri kapsamında bir insan hakkı olduğunu, cinsiyete dayalı olarak bir ayrıma tabi tutulmaksızın erkek ve kadın arasında eşit şekilde uygulanması gerektiğini ve aksi durumun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ayrımcılık yasağını düzenleyen 14. maddesine aykırılık teşkil edeceğini belirterek, kadına yalnızca evlenmeden önceki soyadını kullanmasına izin veren yerel mahkemenin kararı onanmıştır. Bu kararın verilmesinden sonra, Yargıtay da aynı doğrultuda karar vermeyi sürdürmüştür. Nihayetinde HGK, evlendikten sonra eşin soyadını alma zorunluluğunun eşitlik ilkesine ve Anayasa’ya aykırı olduğunu vurgulayarak sadece kendi soyadını kullanmak isteyen kadının Aile Mahkemesinde dava açarak bu imkana kavuşabileceğine karar vermiştir. Ancak ne var ki HGK kararı çok önemli bir aşama olmakla birlikte TMK m.187’de yer alan düzenlemede değişiklik olmadığı sürece, kendi soyadını kullanmak isteyen evli her kadının hakkını dava yoluyla ileri sürmesi, olağan kanun yolları tükendiğinde de Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapması gerekecektir.
22.02.2023 KARAR TARİHLİ ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Nihayetinde Anayasa Mahkemesi, 22/02/2023 tarihinde E.2022/155 numaralı dosyada, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesinin birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.
Başvuru Gerekçesi:
Başvuruda özetle; soyadının kadının kimliği ile kişiliğinin bir parçasını oluşturduğu, itiraz konusu kuralla kadının evlenmeden önceki soyadını kullanma hakkına getirilen sınırlamanın meşru bir amacının bulunmadığı, erkeğin doğumla kazandığı soyadını ömrü boyunca kullanması mümkün iken aynı hakkın kadına tanınmamasının eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin söz konusu farklı muamele nedeniyle ihlal kararları verdiği, ayrıca bireysel başvuru alanında Anayasa Mahkemesince verilen ihlal kararlarının da bulunduğu ancak değiştirilmeyen kuralın idare tarafından uygulanmaya devam edildiği, bu durumun ise Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ilkesini ihlal ettiği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Mahkeme Tarafından Yapılan Değerlendirme:
Mahkeme tarafından yapılan değerlendirme sonucunda; ''...Soyadını taşımanın kişiliğin ayrılmaz bir parçası olduğu ve bunun bir yükümlülükten ziyade Anayasanın 20.maddesi uyarınca bir hak niteliğinde olduğu, kadın ve erkek arasında öngörülen bu farklı muamelenin eşitlik ilkesine aykırılık teşkil ettiği, 4721 sayılı Kanun’un 187.maddesinin uygulanmasının kanunilik ilkesiyle bağdaşmadığını ve ihlale yol açtığı, Anayasa’nın 41. maddesinin birinci fıkrasında, Türk toplumunun temeli olduğu belirtilen ailenin toplumsal değerlerin sonraki nesillere aktarılması gibi önemli işlevleri bulunduğu ve aile bireylerinin aynı soyadına sahip olmalarının aile bağlarını koruyacağı, bu sayede ailenin toplumsal işlevini yerine getirmesine katkı sağlayacağı söylenebileceği fakat kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almasının ailenin ortak bir soyadına sahip olmasını mümkün kılan tek seçenek olmadığı, bu bağlamda eşlere içlerinden birinin soyadını veya bunun dışında bir adı ortak soyadı olarak belirleme imkânının tanınması ya da ortak soyadının eşlerin evlenmeden önceki soyadlarının birleşimden oluşacağının öngörülmesinin de mümkün olduğu ve kadının evlendikten sonra eşinin soyadını alması durumunun ailenin ortak bir soyadına sahip olmasını mümkün kılan tek seçenek olmadığı, aile bağlarının korunarak güçlendirilmesi gayesininde bu farklı muamelenin makul sebebi olarak kabul edilmesinin mümkün
olmadığı ve aile bağlarını korumanının herhangi bir zorunlu unsur olmadığı eşlerin ortak soyadı taşımalarının aile bağlarını koruyacağının söylenemeyeceği ve kadının evlenmeden önceki soyadını evlendikten sonra kullanamamasının hak ihlaline sebep olduğunu ve bu hakkın erkeklere hali hazırda tanınıyor olmasının nesnel ve makul bir sebebe dayanmaması sebebiyle eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığı, sonucuna ulaşılmıştır.''
Karara karşı oy kullanan üyelerin itiraz gerekçelerinde ise; kadının evlenmekle kocasının soyadını almasının cinsiyet ayrımına dayanan bir farklılaşma yarattığı savının yerinde olmadığı, kadın ile erkeğin yaradılış olarak eşit olmadığını, söz konusu gerekçelerle yasa koyucunun takdir yetkisi kapsamında aile soyadı olarak kocanın soyadına öncelik verilmesinin eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmadığı ileri sürülmüştür.
Muammer Topal'ın Karşı Oy Gerekçesi:
Anayasa Mahkemesi üyelerinden, red oyu veren Muammer Topal ''...Kadın ve erkeğin anatomik, fizyolojik, psikolojik ve cinsiyet farklılıkları sosyal anlamda da eşitliği imkansız kılan bir özelliğe sahiptir. Kısacası kadın erkek arasında yaratılış gerçekliği olarak yapısal eşitsizlik vardır. Bu durum genel olarak toplumda konumları itibarıyla kadın ve erkeğin eşitliğine engel olarak görülmektedir. Dolayısıyla üzerinde söz söylemeye fırsat bile verilmeden kabullenilmesi gereken dogmatik bir değer olarak öne sürülse de kadın/erkek eşitliği, modern hurafelerden birisidir ve ne ailede ne de toplumda huzuru, adaleti ve mutluluğu sağlayabilecek bir özelliğe sahiptir...'' ifadelerine yer vermiştir. İşbu gerekçe, hukukun erkek egemen düşünce sistemini en çıplak haliyle ortaya koymuştur. Zira ataerkil toplumsal sistemde, kadınların deneyim ve becerileri dışlanarak kamusal alandan ötekileştirilir ve yok sayılır Üye Muammer Topal'ın karşı oy gerekçesi ise bu ötekileştirmenin de ötesinde bariz bir şekilde kadın ve erkeğin eşit olmadığı iddiasıyla yıllardır verilen feminist mücadeleyi, en baştaki çoraklığa, ayrımcılığa götürmüştür. Kadın sorusu sorarak en başta şekli eşitlik ve günümüzde pozitif ayrımcılık, bilinç yükseltme gibi ilkeler konuşulurken kadın/erkek eşitliğini modern hurafe olarak görmek, kadın ve erkek arasındaki toplumsal rollerdeki eşitsizlikleri eleştiren, geleneksel cinsiyet rolleri, kadınların aile içinde ev işleri ve çocuk bakımıyla daha çok ilgilenmesini, erkeklerin ise dışarıda çalışmayı ve toplumun diğer alanlarında yer almalarını öngören kalıplaşmış sitemi eritmeye çalışan kadınları hiçe saymaktır.
SONUÇ:
İşbu iptal kararı, Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihten 9 ay sonra yürürlüğe girecek olup Anayasa Mahkemesi bu duruma gerekçe olarak anılan kanun hükmünün iptali ile hukuksal boşluk doğacak olmasını öne sürmüştür. Nitekim yakın gelecekte, kararda bahsedildiği üzere kadınla erkeğin ortak soyadı seçmesi, eşlerin birbirinin soyadını alabilmesi gibi konularda düzenlemeler yapılması da gerekmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi tarafından, karar gerekçesinde de belirtildiği üzere AİHM kararlarına ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne uygun hareket edilerek Türk toplumunun temeli olduğu belirtilen ailenin toplumsal değerlerin sonraki nesillere aktarılması gibi önemli işlevleri bulunduğu ve aile bireylerinin aynı soyadına sahip olmalarının aile bağlarını koruyacağı, bu sayede ailenin toplumsal işlevini yerine getirmesine katkı sağlama noktasında kadının evlendikten sonra kocasının soyadını taşımasının ailenin ortak bir soyadına sahip olmasının tek yolu olmadığı kabul edilmiştir. Halihazırda Resmi Gazete'de yayınlandığı tarihten itibaren 9 ay sonra yürürlüğe girmiş bulunan işbu karar, bireylerin kişisel tercihlerine saygı duyan ve cinsiyet eşitliği ilkesini destekleyen bir yaklaşımdır. Kadınların, evlilik veya boşanma gibi durumlarda soyadlarını değiştirebilme veya koruyabilme hakkına sahip olması, kişisel özgürlüklerine saygı gösterilmesi açısından önemlidir. Bu karar, kadınlara kendi kimliklerini sürdürme ve aidiyetlerini ifade etme hakkını veren önemli bir adım olmuştur.
Av. EBRU KÖSE
KAYNAKÇA
Abik, Yıldız, Kadının Soyadı ve Buna Baglı Olarak Çocugun Soyadı, Ankara, 2005-S33)
AIHM- LEVENTOGLU ABDULKADIROGLU v. TÜRKIYE DAVASI /Basvuru no. 7971/07
Basvuru No: 2013/4439, T. 06.03.2014 (25.04.2014 tarihli ve 28982 sayılı Resmi Gazete
Basvurusu, Basvuru No: 2014/5836, T. 16.04.2015 (11.07.2015 tarihli ve 29413 sayılı Resmi Gazete
(HELVACI (Kadının Soyadı), s.167; ATASOY, s.163; ERBERK ODABASI, s.101; INCE, Nurten: Son
Yargı Kararları Isıgında Kadının Soyadı, Uluslararası Politik Arastırmalar Dergisi, Cilt 3, Sayı 2, 2017,
ss.37-58, s.54.)
“Kadının Soyadı””, TBB Dergisi, Mart-Nisan 2012, s. 246. http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2012-99-1159
Karaman, Ebru, “Türk Hukuku'nda Evli Kadının Soyadı”, Akademik Sosyal Arastırmalar Dergisi, S. 49)
Prof. Dr. Ayse HAVUTCU/ Ars. Gör. Yasemin KALKANCI- Anayasa Mahkemesi Bireysel Basvuru Kararları Isıgında Kadının Soyadı
TÜRKIYE CUMHURIYETI ANAYASA MAHKEMESI- SEVIM AKAT ESKI BASVURUSU/ Basvuru Numarası: 2013/2187
28.04.2023 tarih, 32174 Sayılı Resmi Gazete
Comments